Bir Kalkınma Kabusu

-
Aa
+
a
a
a

Kenneth RogoffOcak/Şubat 2004Fakir uluslar zengin uluslara gerçekten yetişirlerse ne olur?Bir an için hayali bir senaryonun gerçekleştiğini düşünelim: Diyelim ki yarın sabah kalktığımızda her ülkenin kişi başına gelir düzeyinin, mucizevi bir şekilde ABD'nin gelir düzeyini yakaladığını, yani yılda kişi başına 40,000 dolara ulaştığını varsayalım. Küresel yıllık gelir uçuşa geçip 300 trilyon dolara sıçrar, bir başka deyişle şimdiki düzeyin on katına ulaşır. Hazır hayal kuruyorken, bir de uluslararası eğitim düzeyi,  çocuk ölümleri ve ortalama ömrün de zengin ülkelerdeki düzeylere yaklaştığını varsayalım. Hasılı kelam dış yardımlar işe yarasa ve ekonomik gelişme yüzyıllar alacak yerde akşamdan sabaha gerçekleşiverseydi ne olurdu?Sapkın bir düşünce belki de. Ama zaten acınacak kadar düşük düzeydeki dış yardımlarda kısıntı yapan politikacıları ödüllendiren gelişmiş ülkelerdeki seçmenlerin, akıllarından ne geçtiğini merak ediyorum. Acaba  korkuyorlar mı? Kendi çocuklarına tanınan ayrıcalıklar, gelişmekte olan ülkelerin çocuklarına da tanındığında olacaklardan korktukları için mi böyle davranıyorlar? Rüya kabusa dönüşür mü?Şimdi böyle bir senaryoda bugünkü zenginlerin uğrayacakları maddi zararları ele alalım. Şu andaki durumda zaten dünya karbon dioksit emisyonunun dörtte birine, 290 milyon ABD vatandaşı yol açıyor. Peki 1.3 milyar Çinli ve 1.1 milyar Hintlinin hepsi birden aniden otomobil sahibi olup, ABD'deki gibi yüksek oranlarda egzos gazı yaymaya başladıklarında ne olur? Güneş bir günde kararmasa ve ozon tabakası buharlaşmasa bile, çevreye olası etkileri yine de ürkütücü boyutlarda olur. Ya zaten arz ve talepteki küçük oynamalara bile çok hassas olduğu herkesin malumu petrol fiyatları ne olacak? Büyük yeni yataklar keşfedilmedikçe veya dahice yeni buluşlar yapılmadıkça; tüketim ve var olan yatakların kullanımı hızlanacağından, petrol fiyatları kolayca varil başına 200 dolara çıkabilir. Güçlü ABD doları çok az kişi tarafından kullanılan bir paraya dönüşebilir ve Euro gölgede kalabilir. Yatırımcılar feryat figan Çin yuanının ve Hint rupisinin peşinde koşarlar. Dünya gençliği, "Hollywood"un, "Bollywood"dan türetilme bir kelime oyunu olduğunu  düşünerek yetişir ve McDonalds hamburgerleri, önemsiz bir etnik mutfağın yemeği olarak görülür. Ve Kanada gibi bir ülkenin ağırlığı ansızın Lüksemburg düzeyine iner ve Kanada halkı eskiden fakir olan zenginleşmiş yabancı turistlere hizmet eden insanlara indirgenir. Hadi itiraf edelim: Zengin ülkeler bu durumda artık kendilerini zengin hissetmeyeceklerdir. İnsanlar sosyal yaratıklardır; bir kez yaşamak için gerekli temel ihtiyaç maddeleri garantiye alındıktan sonra, zenginlik göreceli bir durum haline gelir. Benim gibi iyimserler bile, zenginle fakirin eşitlendiği bir dünyanın, sarsıcı boyutlarda farklı olacağı gerçeğini teslim etmek zorunda. Üstelik de bu değişimin, küresel güç politikalarına etkisini dikkate almaksızın.  Yine de böylesine hızlı bir ekonomik kalkınmanın bugünün zengin ülkeleri için bariz bir olumlu yanı var. Çeşitliliğin ve bilginin artarak yayılması, verimliliğin, yani herkes için nihai zenginlik kaynağının, çok daha hızlı artmasına olanak sağlayabilir. Gerekli eğitim ve besin olanaklarına kavuşan, üstüne bir de dünya ile bağlantı kuran Güney Asyalı ve Afrikalı dahi mucitler, temiz ve güvenli enerji kaynağı hidrojenin kullanım tekniklerinin geliştirilmesini hızlandırıp, iki nesillik bir süre içinde bu enerji kaynağına geçişi sağlayabilirler. Özel sektördeki tıp araştırmacıları, tropikal hastalıklarla savaş için daha çok çaba harcayabilirler ve sıcak iklimlerin artık ayrıcalıklı hale gelmiş vatandaşları, teknolojinin getireceği sayısız kolaylıktan yararlanabilirler. Aslında hızlı ekonomik kalkınmanın getireceği böyle kazanımlar, zenginlerin kayıplarını tamamen telafi edebilir. Zengin ülkelerdeki gizli kalmış güvensizliklere dikkat çekerken, amacım kesinlikle bunları onaylamak veya pekiştirmek değil. Ancak altta yatan bu korkuların konuşulması gerek. Eğer küreselleşme gerçekten işe yararsa, işin sonunda ne olacak? Bu başarıyı elde etmek için, sosyolojik ve psikolojik açıdan gerekli ne tür siyasal kurumlar gerekli? Birleşmiş Milletler Milenyum Kalkınma Amaçlarını (MKA) benimsemek, herkes için çok kolay. Bu amaçlar 2015 yılına gelindiğinde insanlığın temel ihtiyaçlarının karşılanmış olmasını hedefliyor.  (Maalesef bu MKA'lar, yani spesifik amaçlar o kadar alt düzeyde ki, onlara aslında Minimum Kalkınma Amaçları demek gerek. Zengin ülkeler ne düzeyde bir kalkınmayı kaldırmaya hazırlıklılar? Ne kadar vermeye niyetliler?Tabii kimsenin elinde ülkeleri kalkındıracak sihirli bir formül yok. Buna karşılık iktisat alanındaki araştırmacılar birkaç zehiri belirlemiş durumdalar. Yolsuzluk, hükumetlerin her şeyi ben bilirim anlayışıyla yaptıkları uygulamalar ve müdahelelerle, dağ gibi borçlar, kalkınmaya çalışan ülkeler üstünde aksi tesir yaptı. Bu da yardımlar neden borç değil de hibe şeklinde verilmesi gerektiğinin nedenlerinden biri. Karşı olanlar her ne kadar dış yardımların yolsuzluğa yol açtığını ve özel sektörün gelişmesini engellediğini söyleseler de, daha önceki tecrübeler, yerinde kullanılıp doğru uygulamalar desteklendiğinde dış yardımların verimli olduğunu gösteriyor. Ticaret ülkelerin kalkınmasına yardımcı oluyor mu? Yine daha önceki deneyimlerden anladığım kadarıyla evet oluyor: Eğer ABD ve Japonya insafsızca uyguladıkları tarımdaki korumacılıktan vazgeçerlerse ve yine ABD dünya anti-dumping şampiyonluğu ünvanı için Hindistan'la giriştiği rekabetten çekilirse, fakir ülkeler bundan yardımların ikiye katlanmasından çok daha fazla yarar göreceklerdir. Ve bu arada fakir ülkeler, ticarette kendi uyguladıkları korumacılıktan vazgeçerlerse, vatandaşları daha da kârlı çıkacaktır.Yine de zengin ülkeler "kabus" senaryosunun gerçekleşme tehlikesi hiç olmaksızın yardımlarını üçe katlayabilirler. Yardımlarını Afrika'da sağlığa, eğitime, altyapıya ve diğer temel ihtiyaçlara yönlendirebilirler. Bu yardımlar sayesinde fakir ülkelerin zenginlere yetişme olasılığı yok denecek kadar azdır. (Ancak Dünya Bankası'nın neden 350 milyar dolardan fazla döviz rezervi olan Çin'e uzay programlarını desteklemek için hâlâ borç verdiğini açıklamak zor.) Kuzey İtalya'nın Güney İtalya'ya 60 yıl boyunca akıttığı yığınlarla yardım parası, kalkınmadan kaynaklanan acıların azaltılmasına yardımcı oldu. Ancak ilerlemenin çabuk olması nadir görülür. Kalkınma iktisadı, fakir ülkelerin en iyi şartlarda bile yıllık %2'nin üstünde oranlarda büyüyerek, zengin ülkelerle aralarında bulunan uçurumu azaltmakta zorlandıklarını söyler. Yetişme -eğer olacaksa- nesiller boyu bir zaman gerektirir. Zengin ülkelerin kararsız veya cimri olmalarına gerek yok. Eğer ani bir ekonomik kalkınma mümkün olsaydı ve gerçekleşebilseydi; zengin ülkelerin birçok vatandaşı elbette ki huzursuzluk duyabilirlerdi, hatta kendilerini tehdit altında hissedebilirlerdi. Günün birinde dünyanın gelir dağılımında köklü bir değişiklik olacak ama, yakın gelecekte değil. Kabus senaryoları ve başarıya karşı duyulan korku, makul -ve cömert- yardımların önünü kesmemeli.Ekonomi profesörü olan Kenneth Rogoff, Harvard Universitesi'nin Uluslararası Kalkınma Merkezi'nin direktörüdür. 2001-2003 yılları arasında Uluslararası Para Fonu'nda baş ekonomist ve araştırma bölümü direktörü olarak çalışmıştır.

 

Çeviren: İnci Ötügen 

 

A Development Nightmare